Reklam
tvTürk

ADAMI İZLİYORUM, GÖZLERİM AÇIK…!

Reklam

Ülkemiz siyasetinde son dakikada değişen çok şeylerin olduğuna defalarca tanıklık etmiş biri olarak, yerel seçimler ile ilgili düşüncemi, adayların, 19 Şubat 2019’da sona eren başvurularını yaptıktan sonra yazmayı daha doğru gördüm. Daha da önemlisi, istifa etmeyişi ile çok tartışılan AK Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binalı Yıldırım’ın da TBMM Başkanlığı görevinden istifa edip, resmen aday olması ile, eh artık gönül rahatlığı ile yazabilirim, dedim.

Son beş yılda, sürekli sandığa giden vatandaşı adeta “seçim manyağı!” yapsalar da, ben bazı anketlerin aksine, 31 Mart’da katılımın daha da yoğunlukda olacağına inanıyorum. Çünkü çevremde, sokaklarda kime kulağımı kabartsam, ya bir partinin adı geçiyor, ya da “Mansur” kelimesi takılıyor. Çay içip, biraz nefes alıp gökyüzüne bakmak için oturduğum Kuğulupark’da, tanıyıp da selam veren kimi görsem herkesin dilinde seçim muhabbeti var. Ve emin olun, hiç de öyle sandığa küskünlükten eser kalmamış eskisi gibi. Zaten bunu söyleyenler de, “adam kazandı” diye bildik kişi yüzünden soğuduklarını söylüyorlar. Ancak gelinen noktada; “domates, biber ve patlıcan” durumu, kötü ekonomik koşullar ve işsizliğin yükselişi gibi sorunlar nedeni ile yönetenlerin bir uyarıyı hak ettikleri yönünde. Anlayacağınız, sokaklar bugünlerde çok renkli ve hareketli atmosfere sahne olacak gibi görünüyor. Küçükde olsa, siyasilerin kutuplaştıran ve toplumu geren söylemleri nedeniyle yaşanılması muhtemel tatsız olayların endişesini taşıyanlar da yok değil.

Seçimler de İstanbul ve Ankara’yı kimin kazanacağı en çok merak edilen konu. Özellikle son birkaç seçimde, olumsuz bir sınav veren Yüksek Seçim Kurulu’na (YSK); Pazartesi günü Antalyaspor-Başakşehir arasında oynanan maçta, halk arasında “Reis’in takımı” olarak adlandırılan İstanbul takımı lehine bir tutum gösteren hakem Mete Kalkavan’a güvenilmediği kadar, maalesef yüksek bir güvensizlik var. Oy kullanacakların, en çok dert ettiği birinci konu inanın bu durum. Özellikle “Millet İttifakı cephesinden bu konuda, “sandık güvenliği sağlam” güvencesi verilse de, vatandaş yine de bu konuda çok ama çok emin değil görünüyor.

İstanbul ve Ankara’yı kazananın seçimleri kazanacağı ortak akıldan yola çıkarsak, anket şirketleri, tarihlerinde hiç yapmadıkları kadar bu seçimler için sayısız araştırma yaptılar. Günlerdir dikkatle izliyorum, İstanbul’da Yıldırım ve İmamoğlu’nun başa başlığı konuşuluyor. Gerçekten böylemi emin değilim. Bir başkentli olarak benim önceliğim yaşadığım şehir Ankara’da kimin kazanacağı… Dile kolay, 25 yıla yakın bu şehir Melih Gökçek tarafından yönetildi. Eğer bugün, Facebook’da binlerce abonesi olan ve “Eski Ankara” adıyla açılan sitenin siyah beyaz çekilmiş o fotoğraflarına bakıp biraz da iç çekerek beğenip bakıyorsam, fazlaca yoruma gerek yok sanıyorum.

Neyse, Ankara’da kimin kazanacağına gelirsek eğer, günlerdir uyanıp pencereden ilk baktığımda yüzünü billboardlardan ezberlediğim Özhaseki’nin şansının az olduğunu düşünüyorum. Belki de seçim startını (19 Şubat) bekledi bilmiyorum. Zaten pek halk arasında da görmedim. Ama meşhur “Beypazarı Kurusu” ve buradaki başarısı ile o küçük ilçeyi tüm Türkiye’ye tanıtan Mansur’u artık tanıyorum diyebilirim. Kendisi ile geçen 14 Şubat’ta, Kızılay’da karşılaştık.  Güvenpark’da dolmuşçusu, çiçekçisi, simitçisi, boyacısı kim varsa onlarla konuşurken gördüm. Her yaştan, her kesimden insan eline dokunuyor, her şeyi soruyor, Mansur hepsine cevap veriyor, samimi ilgi gösteriyordu. Ha diyeceksiniz, “siyasetçiler hep böyledir” doğru, ama inanın adam rol kesmiyor, tepeden bakmıyor. Otuz yıla yakın gazetecilik hayatımda, her çeşit insanla karşılaştım. Bazen, bırakın karakter analizini yapmayı, karşımda ilk gördüğüm insanın yaşını bile tahmin edebilecek kadar tecrübe sahibi oldum.

Kendisini izleyen basının sorularına verdiği cevaplardan anlıyorum ki, adam deyim yerindeyse hiç siyaset yapmıyor. Hatta bulaşmak bile istemiyor. Seçimleri, siyasetten ayrı görmek tabi ki mümkün değil. Ama Mansur’un yapısı, böyle bir şey sanırım. Melih’i, Özhaseki’yi soruyorlar, ikisi için de “iyi şeyler de yaptılar” diyecek kadar kibar, aleyhlerinde cevap alabilmek için tuzak kokan sorulara ise, “Benim amacım Ankara, güzel ve kalıcı bir başkent ve halkını memnun etmek, bana bununla ilgili sorun” diyor. Hukuk  fakültesi mezunu, bu yönü kesinlikle çok önemli. Çünkü hukuk, güzeldir, adildir, doğru uygulanırsa insanlar mutlu olurlar. Küçücük dükkanlarıyla bilinen çiçekçiler yolunda, o günün manasına uygun demet demet çiçekler verdiler, para istemediler. Israrla ücretini ödedi ve “Sevgililer gününde, bunu sevgili Ankaralılara hediye ediyorum” dedi. Çok güleç yüzlü değil, ama servise çıkan dolmuşçuların, araçtan el sallayarak, “Mansur baba, unutma bizi!” şeklinde bağırmalarına gülerken yüzüne baktım çok içtendi…

Cemal DOĞAN

Reklam
ETİKETLER:
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ