Reklam
tvTürk

CİNSİYET Mİ, İNSAN EŞİTSİZLİĞİ Mİ?

Zeliha Bedir

Zeliha Bedir

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi mezunu Zeliha Bedir, sırası ile CTV haber muhabiri, Işık TV Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı muhabirliği, Star TV 'de Reha Muhtar ile Hayatın İçinden programı, ART Avrasya Radyo Televizyonu 'nda istihbarat şefi ve editörlük, Haber Merkezi adlı programın yapım ve sunuculuğu, Ata TV 'de editörlük, sunuculuk ile birlikte Yurt Haberler sorumlusu, Yurt Panorama ve Memleket Hali programlarının yapımcılığı ve sunuculuğunu gerçekleştirdi. Elmanın Yarısı, Zelişle Biz Bize gibi gündüz yayın kuşağı için yapımları bulunan Bedir, tvTürk ekibi ile yayın hayatına devam etmektedir.

Türkiye cinsiyet eşitsizliğinde 189 ülke arasında 59’ncu olmuş. Buna şaşırdınız mı? Doğrusunu söylemek gerekirse ben şaşırdım. Çünkü Türkiye’ye demek istemiyorum ama, Türk insanına daha üst sıralar yakışır! Ben kadın ve erkeğin eşit olmadığına inananlardanım zaten. Çünkü bu ayırımı çok saçma buluyorum. İki erkek çocuk yetiştiren bir anne olarak kız ve erkek arasında daha doğuştan getirilen farklılıkları gören ve bunu kabul eden biriyim. Her iki cins fiziksel olarak birbirinden çok farklı bir kere. Sonra düşünce yapılarını söylemeye bile gerek yok. Bu noktaya da bir parantez açmak gerek: Biz gibi ya da ben gibi demeliyim buraya. Yani çocuk yetiştirmeyi önemseyen, geleceğin yetişkinini büyüttüğüne inanarak bu bilinçle sorumluluğu tam manası ile üstlenen kadınlar… İki cins arasındaki düşünce farkından bahsediyordum… Erkek kafasında bir düşünceye odaklanırken kadın, çocuğunu, evini, işini, aşını, marketini anlık düşüncesinin içine sıkıştırır. Sonrasında düz düşünen erkekler, dolambaçlı düşünen kadınlar olur konu.

Türkiye üzülecekse bu sıralamada üst sıralara taşınmasına değil de insanlığa yakışmayan davranışlarının artmasına üzülmelidir. Çünkü cinsiyet ayrımından çok kadının ezilmesinden bahsetmek, bu soruna ivedikle çözüm üretmek gerekir. Çocuk/Kadın istismarları, kadınlara uygulanan şiddet, kadın cinayetleri bu manzarayı apacık ortaya seriyor. Bu ayrım insanın kendine değer vermesi, karşısındakine değer vermesi ve karşısındaki ile empati kurması ile ilgilidir ki; bu insanlığın temel doğasını oluşturur.

Türkiye’de insanı ilgilendiren bir ayrımdan söz edeceksek olursak onun adı, “kadın erkek değil de insan ayrımı” olarak telaffuz edilmeli. Türkiye’de insana “insan” değeri verilmemektedir. Son dönemlerde ekonomik sıkıntıların insanları sürüklediği intihar vak’aları aslında bu gerçeği gözler önüne seriyor? Her iki konuyu nasıl bağdaştırdığımı düşünüyorsanız, azıcık sabırlı olup okumaya devam edin. Bakalım aynı fikirde miyiz?

Sözkonusu araştırmada Ajans Press, öncelikle cinsiyet eşitsizliği ile ilgili haberleri inceledi. Dijital basın arşivinden derlenen bilgilere göre cinsiyet eşitsizliğine ilişkin 940 haber tespit edildi. Ajansın, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) verilerinden eide ettiği bilgilere göre; Türkiye insani gelişme endeks değerinde 0,806 alarak 189 ülkeden 59’uncu sıraya yerleştiği görüldü. Aynı raporun cinsiyet eşitsizliği endeksine bakıldığında da Türkiye’nin geçen yıl 0,305’lik değerle 162 ülkeden 66’ncı sıraya yerleştiği kaydedildi. Bu kırılım üreme sağlığı, kadının güçlendirilmesi ve ekonomik faaliyetler alanlarında cinsiyete dayalı eşitsizliklere ilişkin bulgular baz alınarak hazırlandı.

Bu araştırma geniş sorgulama parametrelerine dayandırılmasa da önemlidir. En azından istatistiki bir rakam veriyor.

Ama söyledim ya bizim ülkemiz için konu, “kadın-erkek” değil, “insan” ayrımı. Son dönemlerde Türkiye’nin ekonomik anlamda yaşadığı, şirketlerin battığı, holdinglerin yabancı sermayeye başvurmak zorunda kaldığı, dar gelirlinin daha da hissettiği sıkıntılar nedeni ile intihar vak’aları arttı. Kimi geride bıraktığı çocuğuna not yazdı, kimi borçlarını kalem kalem yazarak hayatından vazgeçmeyi seçti. Nasıl bir çıkmazın içine sokuluyoruz?

Adam/Kadın üç kuruş için intihar ederken, milletin gözünün içine soka soka birileri milyonlarca dolar borçlarından kurtarılıyor! Hem de varıyla yoğu ile devlet bankaları uğraşıyor. Devlet bankaları için bankacılık mevzuatında bir madde var. Buna göre, devlet bankasında hazinenin korunması esas. Yani vatandaşın bir borcu sözkonusu olduğunda hazineyi zarara uğratmamak için korunacak olan vatandaş değil, hazine oluyor. Şimdi bakınca Simit Sarayı konusuna korunan hazine mi, Simit Sarayı mı oluyor?

Devlet bankaları hazinenin korunması esası ile üç kuruş borç için vatandaşın gırtlağına sarılırken, Ziraat Bankası’nın girişim sermayesi şirketinin Simit Sarayını alma çabalası ne anlama geliyor? Balık baştan mı kokuyor? Yoksa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cenevre’de gazeteciler ile buluşmasında Ahmet Hakan’ın Simit Sarayı’nın kurtarılma senaryolarına ilişkin sorduğu soruya verdiği cevapta,”benim bunu tasvip etmem mümkün değil” demesi iyiye mi işaret. Yani bu konu gerçek değil ve “insan” ayrımı yapılmıyor.

Açıkcası insan ayrımı yapılmadığına inanmak, Erdoğan’ın yaptığı açıklamaya inanmak için benim samimiyeti görmeye ihtiyacım var. Peki ya sizin?

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ