Reklam
tvTürk

TARİHE TANIKLIK EDEN FOTOĞRAFLAR

Yüksel Değercan

Yüksel Değercan

1964 Bolu doğumlu Yüksel Değercan, ilk orta, lise ve üniversite eğitimini Ankara 'da tamamlamıştır. Gazi Üniversitesi İİBF İktisat mezunudur. TRT 'de Memur, Muhabir, Yurt Haberleri Müdürü, Haber Müdürü, TRT Bakü Temsilcisi, TRT AVAZ Kanalı Koordinatörü olarak çalıştı. 2018 yılında TRT 'den emekli oldu. Evli ve 2 çocuk babasıdır.

Corona günlerinde herkes evindeyken, O serbestçe sokaklardaydı.

Adım adım dolaştı, dağ-bayır demeden…

Ankara’nın boş caddeleri, parklar, üniversiteler, tren garı, metro, otobüs durakları, camiler, orman, göl…

Aklınıza neresi gelirse…

Üstelik gece-gündüz…

Oh ne güzel! dediğinizi duyar gibiyim.

“Biz evde hapis iken, bu vatandaş  özgürce tadını çıkartıyor Ankara’nın.”

Aslında hiç de öyle değil.

Adı Ali Ünal…

O bir foto muhabiri…

Hem de tam 40 yıllık…

Harçlığından biriktirerek aldığı ilk fotoğraf makinesine, tutkuyla bağlanmış.

Çektiği fotoğraflar, lisedeyken hayata atılmasını sağlamış.

Türk Haberler Ajansı’nda staj yapmış ve bir daha da bu sevdadan kurtulamamış…

Gazete,dergi, ajans derken, neredeyse çalışmadığı basın kuruluşu kalmamış Ankara’da.

Onlarca ödülü var, Türkiye’deki basın derneklerinin hemen hepsinin üyesi.

55 yaşında ama mesleğine ilk günkü kadar tutkuyla bağlı… 

O Ankara basınının Ali abisi.

Onlarca foto muhabiri yetiştirdi.

Hareketli, coşkulu, kıpır kıpır..

Corona günlerinde evde kalmak ona göre değildi.

Kısıtlamalar geldiği gün karar verdi.

Yasaklı günlerde, ‘Ankara Fotoğrafları Projesi’ni’ hayata geçirmeye.

İlk sokağa çıkma yasağında, Kızılay, Çankaya, Ulus’ta adım atmadık, yer bırakmadı.

Kuğulu Park’tan Samanpazarı’na kadar yüzlerce fotoğraf çekti.

Daha önce göremediği ya da kalabalıkta gözden kaçırdığı güzellikleri kamerasına aldı.

Daha sonraki kısıtlamalarda, parkları, Ankara’nın simgelerini, ormanlarını görüntüledi.

İlçelerine gitti, doğal yaşamı fotoğrafladı.

Aslında o sadece bir foto muhabiri değildi.

Tam bir, fotoğraf sanatçısıydı.

Zaten sosyal medyada hayranlıkla takip ettiğim paylaşımları,  bu yazıya ilham kaynağı oldu.

Fotoğraflara bakarken, boş Ankara’nın hüznünü gördüm.

Okullar boştu, O devasa binalar, meydanlar, parklar bomboştu.

Ruhsuz gibi görünseler de hiçbiri mutlu değildi…

Hatta hüzünlüydü…

Yalnızlığın kederi çökmüştü üzerlerine.

Gördüğüm fotoğraflar, bu hisleri uyandırdı bende.

Sanırım Ali üstat da çalışırken bu duygulardaydı.

Sonra kısıtlamanın olmadığı günlerdeki fotoğraflar çekti ilgimi…

Sokaklar boş değildi…

Ama endişeli, tedirgin, birbirinden uzak duran, sanki koşarcasına hareket eden insanlar vardı.

Fotoğraflar, insanların ruh halini yansıtıyordu.

Gergin, mutsuz ve maskeli…

Üstat, daha önce boş iken çektiği her yeri, insanlar var iken de çekti.

Ama yine hüzünlüydü Ankara.

Bütün dünyada olduğu gibi.

Ya da bana öyle geldi yine…

Ali üstadın bir kısıtlama günü çalışmasına daha baktım…

Burada da cıvıl cıvıl cafeler, restoranlar, alışveriş merkezleri, tıklım tıklım trafik,kalabalık camiler yoktu …

Hüzün vardı…

Bayram günlerinde de dışarıdaydı üstat.

Bu kez Ankara’nın arka sokaklarında…

Camdan oğlunu, kızını ya da torununu özlemle bekleyen yaşlıları görüntüledi.

Hasret dolu bakışlar, insanın yüreğini yaktı.

Kapı önündeki çocukları, evden günlerce çıkmayan somurtan gençleri de…

Sonra, yaşlıların aylar sonra evden çıkışlarını görüntüledi.

Giysiler şıktı, coşku vardı ama buruktu hepsi.

Gözlere odaklanan fotoğraflar, böyle söylüyordu…

Delikanlı kız ve erkekler de belki, bu kadar özgür olmamıştı.

Ama çocuklar hep aynıydı.

Çığlıkları yansımasa da fotoğraflara, maskelerin ardındaki neşe, görülmeye değerdi.

İlk namaz da fotoğraflandı.

Maskeli ve fiziksel mesafeli…

Belkide corona günlerinde en mutlu olanlar, bitkiler ve hayvanlar oldu.

Ağaçlar, çiçekler alabildiğine açtı.

Kuşlar, doğal hayattaki ve sokaktaki hayvanlar özgürce dolaştı.

Ali üstat, tüm bu görüntüleri, sanatçı duyarlılığı ile çekti.

Fotoğraflar tarihe tanıklık etti. Amacı da buydu zaten üstadın.

Gelecek nesillere, 2 bin 20’den bir eser bırakmak. “Bir zamanlar böyle günler yaşandı, unutmayın ders çıkarın diye”

Keşke her ilde benzer çalışmalar yapılsa…

Hemen belirteyim tam 15 bin fotoğraf çekti, hem de kendi imkanlarıyla.

Ama keşke bir sponsoru olsaydı.

Üstattan, bir ricam oldu.

“Ne olur çektiğin bütün fotoğrafları, bir de hayat normale döndüğünde çek” dedim.

Ama aynı açıdan olsun diye ekledim

Söz verdi.

Düşünsenize binalar, sokaklar yalnızken….

İnsanlar varken ama maskeliyken…

Bir de cıvıl cıvıl tamamen özgürken…

Bir söz daha aldım kendisinden…

Her şey bittiğinde bir sergi açacak…

Açılışına bakanlar, gazeteciler, sanatseverler de gelecek.

Ancak serginin kurdelasını bana kestirecek.

Son olarak; “fotoğrafları çekerken ne hissettin üstat” diye sordum.

Cevabı sarstı beni. Tıpkı objektife yansıyan kareleri gibi..

“Corona günlerinde özgürdüm ama binalar, caddeler, parklar kısacası Ankara kadar yalnız ve hüzünlüydüm.”

Aslında bu cümleyle O, sadece kendinin değil, bütün insanlığın duygularını özetledi.

Sağol üstat. İyi ki varsın!

Yüksel Degercan

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ