Reklam
tvTürk

DÜTTÜRÜ DÜNYA…!

Cemal DOĞAN

Cemal DOĞAN

1961 yılında Ankara’da doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini, Altındağ’da tamamladı. Eskişehir Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler bölümünden, “alaylı” olarak başladığı gazetecilik mesleği nedeniyle eğitimini yarıda bıraktı. 1988 yılında, ilk olarak Ekonomi Dünyası ve Yerel Yönetimler Gazetesi ’nde stajyer olarak çalıştı. Profesyonel mesleğine FotoSpor Gazetesi ’nde adım attı. Daha sonra,“Polis-Adliye” muhabiri olarak sırasıyla Meydan, Sabah, Star, Bugün ve HaberTürk Gazetelerinde görev yaptı. İki kez, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ’nin “Türkiye Gazetecilik Başarı ödülü” sahibi oldu.

Kanepede uyandım, anlaşılan evimdeyim… Boş gözlerle penceredeki saksıya baktım. Geçen yaz, kazayla düşürdüğüm çekirdeğin sevimli belası…inadına boy vermiş, sanki bu yaz bana kavun verecek de, ben de göreceğim…! Kaç gündür su vermiyorum. Sararmış, kıvrılmış birkaç yaprağı. O da bana bakıyor, boynu bükük, “beni sula” der gibi. Nedensiz bir keyifsizlikle, “uğraşamam şimdi seninle” bakışıyla, gözlerimi kaçırdım. Mutfağa gittim, akşamdan düşündüğüm omlet için, buzdolabından çıkardığım yumurtalara hiç pas vermedim. Evin içi de biraz soğuk gibi. Karşı apartmanlara, sabahın güneşi vurmuş, duvardaki saate iliştim. O da hiç susmuyor, tik tak, tik tak… Korna sesleri, kuryeci motorların kulağı tırmalayan gürültüsü, hayatın rutin akışı başlamış, dedim. Cama başımı toslar gibi dayadım, elimde çay. Dışarıya baktım, trafik polisinin bildik, “araçlarınızı kaldırın yoksa…!” diye çift parkçılara yaptığı anonsu, midemden gelen açlığın sesine karışıyor. İştahsızlığımın sebebini düşünürken, karşı marketin yazar kasa sesinin eve kadar gelişine şaşırıyorum. Asgari ücretle ve sabahtan akşam 22.00’ye kadar “cılkımız çıkıyor abi” diyen kasiyer kızın kaderine isyanı mı acaba diyorum. Tepesine vuran güneşle, peruk saçı, miyop gözle bile fark edilebilecek apartman görevlisi yine iki eli cebinde güya yine çaktırmadan gelip geçen kadınları kesiyor…! Marketten çıkan teyzenin yüzü niye öyle asık? Dikkatimi ona yöneltiyorum. İki elini sıkıca dayadığı böğrüne, birkaç sebze, ekmek, tam seçemedim ama bir de süt sıkıştırmış sanırım. Hoşnutsuz ifadesi, 250 kuruşuna kıyamadığı poşetten olabilir mi diye aklımdan geçiriyorum.

Sigara paketi boşalmış, dışarıya dalmaktan, külü uzamış sonuncusundan bir fırt daha çekip evin altındaki büfeciye indim. Büfeci de, geceyi sanki benimle geçirmiş mübarek, hiç iyi görünmüyor: “günaydın komşu, nasılsın?”, “günaydın, iyi değilim ya… Yine ameliyat”,  ”E daha önce olmuştun”, ”Ne bileyim ya, hastanede birinciyi yanlış mı yapmışlar ne?!”,”geçmiş olsun, iyi olur inşallah. Hadi hayırlı işler. ”Kırtasiyecinin, medikal ürün satan komşusuna, “ya bir dört yüz dolar istedik, hala vereceksin?” bağırışına çevriliyor gözüm. Sinirli bir bakış atan medikalci, “ya git işine, yüz dolarım olsa kapıda dikilir miyim böyle, hayret bir şeysin ya!” Tebessüm ederek, “Ahmet abi, ne diyor bu ya? Çarşıda en iyi durumda olan bu değil miydi?” “Kırtasiyeci uzaklaşırken, ”hee… laf aramızda, eskiden tüm esnaf bundan borç alırdı. Şu Fetö olayı bitirdi Şimdi o milletten istiyor.” “Bu da mı onlardanmış?” “Bilmiyorum, iş yaptığı toptancıların çoğu fetö’cülükten batmış mı, kaçmış mı ne, bunu da etkilemiş diye duydum.” “He anladım.” Apartmana girerken, sigara molası veren bankanın koruma görevlisi, ”Abi sen bilirsin, ne olacak bizim bankanın durumu? Gerçekten el koyacak mı Tayyip? ”Valla öyle görünüyor, net değil henüz.” Posta kutusuna bakmıyorum bile, sanki iyi bir şey çıkacak. Ulan bu asansör de bir kere zeminde dursa, dişimi kıracağım. 6 numaradaki emekli amcamızmış. “Günaydın amca, nasılsın? “Günaydın evladım. Nasıl olsun? Aidat, kira derken bu ay yine geciktirdik kirayı, ev sahibi, arayıp duruyor…” “üzücü bir durum. ”Senin şu bankadaki emekli maaş işi ne oldu?” ”Sorma, blokeyi mahkeme kaldırdı ama, hukuk tanımıyorlar, aylardır olduğu gibi, yine el koydular.” ”Eeee, vahşi kapitalizm böyle, acıması yoktur, paran yoksa sokağa atarlar.” “Peki, iyi günler amca.”

Yumurtalara üşendim, bir dilim ekmeğe sigara altı krem peynir yaptım, kalabalık caddeye attım kendimi. Temiz havayı içime çektim, burnuma gelen sağlı sollu kızartma kokuları da cabası. Bildiğimiz bakkal ama “süpermarket” yazılı dükan sahibi, ”ikinci sekiz milyar cezayı da yedik. Ne olacak bu halimiz? bittik ya!” diye söyleniyor. ”Hayırdır, neden ki?” ”Müşteri saat 22’den sonra, aldığı alkollü içkiyi yakalatmış bekçilere. “Vermeseydin sende abi ya!” ”Güvendiğimiz insandı, onlar nerden aldın diye sorunca korkmuş söylemiş.” Yolun karşısına geçtiğimde uzun zamandır  görmediğim bir meslektaşım ile karşılaşıyorum, o da işsizlikten bahsediyor.  Öğlen üstü, mağazaların önünden geçiyorum, çoğunun sahipleri dışarıda, içeride müşteri yok. Birkaç çarşıya giriyorum, benzer görüntüler. Bazıları kapatmış, giysi satan tanıdık esnafa “ne bu hal diye soruyorum, sormaz olaydım.” Neyse ki, pastane, dönerci, kahveciler dolu. Gündüz vakti olmasına rağmen doluluğu ile dikkatimi çekti barlar. İfadelerine bakıyorum, dışarıya kadar taşan müzik gürültüsünde insanlar gülüyor. Masaların üzerinde duran içecekten olsa gerek diyorum kendi kendime. Eve dönerken, akşama yapacağım makarnayı düşünüyorum ama bir grup Roman sokak çalgıcısının klarnetli, oynak şovu ve ona eşlik eden vatandaşların coşkusu dikkatimi dağıtıyor. Bu manzara bana rahmetli Kemal Sunal’ın “Düttürü Dünya” adlı filmini hatırlatıyor. Ben de katılsam coşkuya diyorum ama yapamıyorum!…

Not: “Düttürü Dünya” Ankara’nın dik yokuşlarıyla bilinen, gecekondu semti Hıdırlıktepe’de çekilen ve Kemal Sunal’ın kendi filmleri arasında en çok beğendiği filmdir. Yoksulluğun, çaresizliğin sömürüye kaçmadan anlatıldığı filmde siyasete de gönderme vardır.

Cemal Doğan

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ