Reklam
tvTürk

İNSAF YA DA İNFAZ, İŞTE BÜTÜN MESELE BU!

Cemal DOĞAN

Cemal DOĞAN

1961 yılında Ankara’da doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini, Altındağ’da tamamladı. Eskişehir Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Bilimler bölümünden, “alaylı” olarak başladığı gazetecilik mesleği nedeniyle eğitimini yarıda bıraktı. 1988 yılında, ilk olarak Ekonomi Dünyası ve Yerel Yönetimler Gazetesi ’nde stajyer olarak çalıştı. Profesyonel mesleğine FotoSpor Gazetesi ’nde adım attı. Daha sonra,“Polis-Adliye” muhabiri olarak sırasıyla Meydan, Sabah, Star, Bugün ve HaberTürk Gazetelerinde görev yaptı. İki kez, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ’nin “Türkiye Gazetecilik Başarı ödülü” sahibi oldu.

Şu Diyarbakır’daki savcı olayını öylesine abarttık ki, durum “vur abalıya” döndü. Halı saha mağduru öğretmenlerin ifadelerin den anlaşılıyor ki, maç yapmaya gelen savcı grubunun içinden bir tanesi “cahillik” yapmış. Diğer savcılar, saha saatinin kendilerinde olmadığını anlamışlar ve sahadan çekilmişler. Gel gör ki, muhtemelen sicili bakımından henüz “birinci sınıfa” yükselmemiş ve “egosu” yüksek olayın kahramanı savcıya söz dinletememişler. O’da, tüm meslektaşlarını milletin ağzına sakız yapacak rezalete imza atmış.

Tamam hukuk, yargı bu dönem de olduğu kadar hiç böylesine keyfilik sergilememişti. Hiç bu kadar itibar kaybetmemiş, yerlerde sürünmemişti. Ama hala bu meslekte görev yapan az da olsa dürüst ve vicdanlı yargı mensubu var. Gidişattan bunlar da hoşnut değil, bari onları incitmeyelim. Onlar da insan, zaten çoğunun moralleri bozuk. İnanın bana, bildiğim için söylüyorum, geçinmek için başkaca bir işleri olsa, bir dakika bile bu meslekte durmayacak az sayıdaki bu insanları eşine, çocuğuna rezil rüsva etmeyelim. Mesleğim gereği içlerindeyim. Eskiden göğsünü gererek “ben savcıyım, hakimim” diyen bu insanlar, maalesef bugün sosyal hayatta bunu gizler duruma gelmişler.

Hem bu tip vakalar yeni bir şey de değil. Hiç unutmam, sanırım 20 yıl önceydi. Suçüstü savcısı O.A, (şimdi ismini vermeyim, ayıp olur) sinirli bir şekilde makamına geldi. O zamanlar, daha çok en flaş haberler, genelde suçüstü gibi yerlerden çıkardı, bu yüzden orada dolaşırdık. Baktım, arkasından iki resmi polis arasında ayağında terlikler, yüzü gözü terlemiş iri kıyım bir adam. Öğrendim ki, savcımız Numune Hastanesi önünde kamyon şoförü olan bu adamla, yol verme konusunda tartışmış. Yani  konu tamamen özel bir durum. Savcımız, “sen benim, kim olduğumu biliyor musun ?” dediği halde, “alnında mı yazıyor ne bilim, hatalı sensin” diyen şoförü, bir başka meslektaşına, yani nöbetçi olana bir telefon ederek tutuklatıp ceza evine gönderdi. Yazdım tabi, ertesi gün kamuoyunda hiç bu kadar sansasyon yaratmadı bile. Haber üzerine, gerçi garibim kamyoncu birkaç gün sonra bırakıldı ama, savcıyla da küs olmuştuk. Müdür yardımcısı karısı, öğrenciyi fena halde dövmüş. Velisi durumu şikayet için adliyeye geliyor, kadının kocası Ağır Ceza reisi çıkmaz mı? Aynı gün, meslektaşına rica edip nöbetçi mahkemenin başına geçiyor, çocuğu dövülen adamı tutuklatıp cezaevine gönderiyor. Basın bunu da yazdı ve o reis, şimdi nerede biliyormusunuz, insanların kaderini çizen Yargıtay’da.! Şaka gibi değil mi.? Daha neler, velakin diyeceğim her zaman, her meslekten böyle insanlar çıkıyor, yeni bir şey değil. Ha, meselenin bu kadar büyümesi, biraz da zamanın ruhu ile ilgili o kadar.

Yani kafamızı takacağımız, o kadar çok hukuka aykırılık varken, Diyarbakır’daki savcı vakasında insaf sınırlarını aştığımızı düşündüm. Hem, madem bu kadar yargıyı eleştirmeye meraklıyız, gelin şu Cumhuriyet Gazetesi davasıyla ilgili İstinaf Mahkemesi’nin kararını ele alalım. Bilindiği üzere, tüm şüpheliler, aynı iddianame kapsamında değişik hapis cezalarına çarptırıldılar. İstinaf, beş yılın altında olanların cezasını onadı, üst sınırda olanlarla ilgili ise mevzuatı gereği topu Yargıtay’a attı. Yani şimdi, cezası onananlar diğer cürüm arkadaşları hakkındaki nihai karar kesinleşmeden cezaevine girecek.!  Oysa yapması gereken, cezasını onadıklarının infaz hükmünü, davanın bütünselliği açısından şimdilik ertelemekti. Bunu yapmadı ve birazcık hukuk kırıntısına sahip olanlar bilir ki, bu durum olağan norm da değil. Böyle bir kararı anlamakta, gerçekten zorlanıyor insan. Ya kardeşim, tamamı aynı suç iddiası ile yargılanmadı mı, yargılandı. Yarın veya öbür gün, Yargıtay bu dosyayı esastan veya usulden bozarsa ne olacak.? Yeniden yargılama, belki de beraat edecekler. E o zaman, en az 1.5 yıl daha hapis yatacakların yılları ne olacak.? Hoş şahsi fikrim, herkesin yakından tanıdığı bu gazetecilerin “Fetöcü” olmaları da mümkün değil ya. Neyse, şimdi evlerinde haklarındaki infazı bekleyen gazeteciler, ne zaman hepse gireceklerini bekliyorlar. Gelin görün ki, bunlarla ilgili infaz işlemi de nedendir henüz yapılmıyor.! Bilmiyorum, neresinden bakarsan, tutarsızlık diz boyu anlayacağınız. Günlerdir, adeta bir “Çin işkencesi” çeker gibi bekleyen yaşını başını almış bu insanların yaşadıkları strese bir son verilmesi gerekiyor. Yargıtay, bu konuda neden hala sessiz, bunları da konuşalım.!

Cemal DOĞAN

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ